Aslında Karaburun ve saklı cennet kelimelerinin bir arada olmasını ve çok yayılmasını istemiyoruz. Bu yüzden de -gerçekten- bu yazıyı istemeye istemeye yazıyoruz. Datça için de aynı şeyi demiştik gerçi Datça‘nın bu seneki hali baya kötüymüş. Yangınlarda da çok etkilendi. Yollarını bozmuşlar yapıyorlarmış. O yollar yapılıyorsa bilin ki talan başlar, maalesef. Neyse negatife dönmeyelim. Yolumuz İzmir, tatil yerimiz Karaburun. Gerçekten hem saklı hem cennet!
Her zamanki gibi önce konaklama. Her zamanki gibi AirBnB üzerinden tuttuk. Capo Calaberno Apart‘tan oda kiraladık. Oldukça merkeziydi. Ana yolun yanında olmasına rağmen gürültü yoktu. Altta A101 de var. (Yakınlarda MigrosJet, BİM de mevcut.) Bu şekilde ihtiyaçlarımızı kolayca halledebildik. Ayrıca iki yanındaki yoldan bir taraftan Mimoza Koyu‘na gidebiliyorsunuz, diğer taraftan da Karaburun sahile ulaşabiliyorsunuz. Araba ile birkaç dakika sürüyor.
Kalacak yeri hallettikten sonra önce öncelikle şunu belirtmek gerekiyor. Karaburun araçsız gezilecek bir yer değil. Mutlaka bir araç kiralamanız gerekiyor. (Vodafone Red’li iseniz son birkaç seferde %40 Budget indiriminden yararlanıyoruz.)
Karaburun Plajları
Mimoza Koyu
İlk girdiğimiz koy, oldukça güzel. Tek sıkıntısı bazı noktalarından girerken sazlıklar var. Üzerinden geçmeniz gerekiyor ama su altı fotoğrafçılığı ile ilgileniyorsanız nimet diyelim.
Dolungaz Koyu
Burası tek deniz ayakkabısı gerektiren yer olabilir. Kestane falan yok ama çok taşlık girip çıkarken biraz zorlanılıyor. İlerisi yine kum, sıkıntı yok. Burada yolun sonuna giderseniz Şirinbaba Kamping‘e varıyorsunuz. Yolda koyacak bir yer olmadığı için buraya girdik. 75 TL giriş bedeli var. Duşu, tuvaleti kullanabiliyorsunuz ancak kullanmayacaksanız yol üstünde bir yer bulup koya yan yoldan girmeniz daha karlı çünkü biz sırf otoparka para vermiş gibi olduk. Bi’ tık koydu. Koy çok içeride kaldığı için rüzgârdan etkilenmiyor. Suyu güzel, sahili çok dar. Bir de telefon çekmiyor büyük bir kısmında bilginiz olsun. 🙂 Bazen ulaşılmamak da iyidir.
Manal Koyu
Türkiye’de gittiğim en sahillerden biri olabilir. Girişi biraz taşlık ama sonrası kum. Su çok temiz ve harika. Hem hafta içi hem hafta sonu gittik. Hafta sonu nispeten diğer koylara göre bir tık daha kalabalık oluyor ama hafta içi harika. Yanlış görmediysek iki tane beach var. Çok lüks beklemeyim. Biz Mimas Beach‘de büyük şemsiye kiraladık. Dört minder 200 TL. Yiyecek içecek servisi var. İdare eder sizi, en güzeli dışarıdan yiyecek getirebiliyorsunuz. Hafta sonu erken gidecekseniz, çook erken gitmenizi öneririz. Bir erken gittik ona rağmen zor yer bulduk. Rezervasyon yapmıyorlar.
Bizce bu üç koya mutlaka gidin. Çevremizden aldığımız ve internette okuduğumuz önerileri de buraya ekliyoruz. Siz giderseniz bize yazın: Aslankayası, Alman Koyu, Boyabağ, İncirlikoy (bunu biz beğenmedik, hem çok dar hem şezlonglar çok pis. Bu kadar dar alanda çok insan bize iyi gelmez.)
Karaburun’da Gezilecek Yerler
Karaburun Sahili
Akşamları yürüyüş için, akşam yemeği için çok güzel. Gün batımı bir Sarpıncık Feneri değil tabii ama yine de iyi. Biz akşam yemeği için Yakamoz Cafe, Altıntabak İsmet Usta ve Rota Restoranı denedik. Altıntabak’ta Çipura yedik ancak yemek ne kadar iyiyse servis o kadar kötüydü. Ayrıca salata için getirilen yağ şişesi ve benzeri şeyler uzun zamandır yıkanmamış gibiydi. Tamam salaş yeri anlarız da biraz ilgilenselerdi keşke. 3 kere hesabı hatırlatmak zorunda kaldık ki kalabalık da değildi. Rota’ya iki defa gittik. Mezeleri, servisi ve yemekleri ile çok başarılıydı hatta rakınızı bitirmezseniz Rota Müdavimleri dolabıma bırakıp bir sonraki gelişinizde kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
Birkaç mekan var Giritlinin Yeri Rum Meyhanesi gibi hepsi dipdibe ve gördüğümüz kadarıyla Rota’dan daha iyi değiller.
Sarpıncık Feneri
Gün batımı için biraz yol çekeceksiniz ama değecek. Erkenden gitmenizi öneririz yol çok stabil değil. Battıktan sonra da hemen dönüş yoluna dönün diye öneririz ama mutlaka gidin.
Mordoğan
Mordoğan’da üç yere gittik. Biri Müesser Aktaş Tarih ve Etnoğrafya Tarih Evi pazartesi gittiğimiz için kapalıydı. Keşke içini görebilseydik. İkincisi Ayşe Kadın Camii, 14 yüzyıl Osmanlı mimarisi bir camii. Son yer ve bu önerilerde asla ama asla gitmemeniz gereken yer Narkissos Su Pınarı. Yolu rezil gibi, hani araç gidiyor dert değil de yani çaput bağlama yeri olmuş. Çaputlarda maske, çorap vesaire… Siz anlayın.
Gezmediğimiz ve sizin gezebileceğiniz yerler: Terk edilmiş eski rum köyü Sazak olabilir, Hamzabükü gibi koylar var ama biz burunun o tarafına gitmedik. Her ne kadar hava iyi olsa da dalgalı olabilir. O yolu çekip dalgalı denize girmek istemedik. Garantici davrandık.
Bonus: URLA
Urla’da da bir gece kalıp iki gün boyunca hem Urla‘yı hem etrafındaki köyleri ve yerleri görmek istedik. İşte gittiklerimiz.
Barbaros Köyü aslında bu sezonda tam bir hayal kırıklığıydı. Her tarafta korkuluklar var. Aslında onların ismi oyukmuş. Oyuk Festivali de Haziran sonunda yapılıyormuş. Eminim o zaman çok hareketlidir ama şu hali ile pek bir dikkat çekici yanı yok. Sıradan bir köy. Burada Barbaros Emek, Kültür ve Sanat Evi vardı. O da motivasyonlarımızdan biriydi ancak ilgilenen kişinin sağlık sorunları sebebiyle atıl bir durumda kalmış. Üzücü. Buradan şifalar diliyoruz kendisine, umarız bir gün ayağa kalkar. Barbaros köyünde bir de ÇATKAPI evleri var. Evet, tam da ismindeki gibi. Çatkapı yazan evlere giriyorsunuz, küçük bir meblağ karşılığında sofralarında yer buluyorsunuz. Güzel bir gelenek ve adet diyelim. Son olarak bir de Hobbit House Barbaros var. Bu bir cafe rengarenk boyanmış, her tarafında bir objelerin asıldığı ama konsept olarak Yüzüklerin Efendisi ile hiç alakası olmayan bir yer. Tur ile insanları gelip buraya götürüyorlar.
Bademler Köyü ise Urla’nın başka bir köyü. Burası çok daha iyi geldi. Tarihsel olarak da bir eşsizliği var. Türkiye’nin ilk köy tiyatrosu burada. Biz gittiğimizde bir tiyatro grubu ışıkları söküyordu. Festival varmış. Mutlaka uğrayıp bu tarihi salondaki kokuyu içinize çekin. Üzüldüğümüz taraf ise çocuk oyuncakları müzesi kapanmış.
Urla merkezine geçmeden önce yapmanı gereken iki şey; ilki Türkiye’nin Toskana’sında bir tur. Bu söylemi komik buluyorum. Toskana İtalya yarımadasının büyük bir kısmı iken küçücük bir beldeyi buna benzetmek oldukça komik duruyor. Başına minik, küçük gibi sıfatlar koysak olur. Burada Urla Şarapçılık‘a uğrayıp tadım ve tur yaptık. Oldukça ilgili ve keyifle anlatan, işini seven insanlarla karşılaştık. tadım ve tur toplamda 45 TL gibi bir fiyat. Tadımda şarabın inceliklerini, nasıl tadım yapılması gerektiği ve 3 farklı şarabı tadarak bitiriyoruz. Gitmişlen şarabımızı da alıyoruz.
İkinci yer ise Arkas Urla Sanat. Giriş ücretsiz ve içeride harika eserler var. Yolunuz yakın ise mutlaka ama mutlaka uğramanız gereken bir yer.
Urla merkezi ise Karaburun’a göre çok daha güzel. Karaburun tam emekli yeri, yani tam bizlik! 🙂 Neyse, konuyu dağıtmayalım. Urla merkezde keşfettiğimiz ve denediğimiz birkaç yer var. Öncelikle Urla Sanat Sokağı‘nı biraz abartı bulduk. Sanat ile çok alakalı olmayan, güzel mağaza ve ortalama kafelerin olduğu bir sokak. Üzgünüm Urla. Sahilde öneriyle gittiğimiz Fırın Vourla var. Manzarası, servisi ve yemekleri çok güzel. Mutlaka uğramanızı öneririz. Akabinde araç ile Karantina Adası‘nın yoluna kadar gittik. New York‘taki karantina adasını biliyordum da Türkiye’de böyle bir adanın varlığından haberim yoktu.s
Bu gezimizin de sonu geldi. Otel, ulaşım ve diğer masraflar geçmiş yıllara göre 3x oldu. Artık eskisi gibi sık sık tatil zor görünüyor herkes için ama kim bilir kendimizi bir yerlerde buluruz. Durun bakalım, enseyi karatmayalım.
Sağlıcakla kalın.