Hazırsanız Başlayalım: Paris Gezi Rehberi

Herkesin ilk aklına gelecek cümle: Aşkın Şehri Paris! Hem Fransızlar hem de yabancılar gerçekten de öyle her köşe başında öpüşüp koklaşıyorlar. Yaşıyorlar bu hayatı… “Neyse, biz turistik vize aldık. 2 müze görüp, bir de Eyfel’e çıkacağız altı üstü.” diyeceğimizi sanıyorsanız çok fena halde yanılıyorsunuz! 🙂

Paris’in Müze Rehberi zaten cepte. Bunu atlıyoruz. Biz diğer konulara odaklanalım.

Paris’te Nereler Gezilir?

Paris öncelikle 2 günde gezilecek bir yer değil. Biz yaklaşık 5 gün kaldık. Yoğun bir gezi olmasına rağmen Versay Sarayı, Yeraltı Mezarları (Öyle bir sıra vardı ki soğukta beklemeyi gözümüz yemedi ama içimizde kalmadı desek yalan olur.) ve Pere-Lachaise Mezarlığı‘na (yani Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney’in mezarlarının bulunduğu yer.) uğrayamadık.

Paris Opera Binası (Opéra National de Paris)

Paris’in merkezinde bulunan ikonik ve dikkat çeken yapılardan biri. İçeri giriş ücretli ama aşağıda bahsettiğimiz bazı “gitmenize gerek yok” dediğimiz yerlerden birini bununla değiştirebilirsiniz keza içerisinde incelenecek çok detay var. Sahnede genelde prova oluyormuş ama ses geçirmeyen perdelerin arkasından kısa bir süreliğine bakabiliyorsunuz, eğer okul gruplarına sızarsanız içeri bile girersiniz. Biz denedik ama başaramadık. Sakal yüzünden yakalandık, biraz da orta doğu vatandaşı olduğumuz belli oldu sanırız. 🙂

İçinde bir de Paris Opera Müze Kütüphanesi var. Oraya da bir kısa uğrayabilirsiniz.

Montmartre Tepesi

Burası neden önemli çünkü dünyaya ismini duyurmuş pek çok isim burada zaman geçirmiş hatta yaşamış. Örneğin; Picasso, Salvador Dali, Vincent Van Gogh ve Renoir’in hayatlarının en verimli dönemlerini geçirdiğini söylemek yanlış olmaz. Zaten “Ressamlar Tepesi” olarak da biliniyor. Şaşırmadık! Yukarıda da göreceğiniz Le Consulat Cafe, bu ressamların çoğuna ev sahipliği, yoldaşlık yapan yerlerden sadece biri…

Montparnasse Gökdeleni (Tour Montparnasse)

Bir camdan oluşan kat, bir de teras kısmı var. Teras kısmı çok esiyor, e haliyle.

200 metrenin üzerindeki yüksekliği ile dikiliyor karşımızda Montparnesse Gökdeleni. Açıkçası panoramik görüntüyü bolca bulabileceğiniz ya da şehri rahatlıkla seyredebileceğiniz yapı çok var. Paris’in kalbindeki hançer desek yeri. Biz çıktık ama buna ayıracağınız bütçeyi mükellef bir yemeğe ayırsanız daha iyi…

Sacré-Cœur Bazilikası

Montmartre Tepesi yakınlarında yer alan bazilika görünüşünün aksine aslında o kadar da eski değil, 20. yüzyıl! Mimarisi itibarıyla çok sıra dışı bir yapı.

Paris’te sokak tabelalarına iyi bakın, biz bunun gibi yaratıcı pek çok tabelaya denk geldik. Kilisiye çıkan merdivenlerin başında da bir tanesine rastladık.

Kilisiye girmek ücretsiz ama kilisenin kubbesine çıkmak için ücret ödemeniz gerekiyor. Zaten tepede kalan kiliseden şehri seyretmek oldukça güzel. Paris, şehir manzarası konusunda çok gönlü bol bir lokasyon. (Zafer Takı, Eyfel Kulesi, Montparnesse Gökdeleni, Sacré-Cœur, La Grande Arche gibi gibi…)

Kilisenin ana yapım maddelerinden biri kalker taşıymış, yani bu travertenlerdeki gibi… Yağmur yağdığı zaman kendini temizliyor gibi durumu var.

Bu arada kilise tepede derken şaka yapmıyorduk, 200 küsür basamağı çıkacaksınız ya da yanda yerden giden ve yaklaşık 50-60 kişiyi içine alan teleferikimsi bir külüstür var ona binebilirsiniz ancak bu da boşa harcama olur. Biz aşağı inerken denemek için bindik. Bir numarası yok, 5 dakikalık yolu 30 saniyede iniyorsunuz, bekleme sürenizi saymazsanız tabii.

Bu arada kilise yakınlarında bolca sokak müzisyeni de var. Kulağınızı açın. 😉

Eyfel Kulesi

Biz Eyfel’e “metal yığını” diyenlere çok kızıyoruz. Tamam, sanat eseri olmayabilir ancak mühendislik harikası olduğunu es geçemezsiniz, geçirtmeyiz! Biz ilk gün Louvre Müzesi’nden sonra Eyfel Kulesi’ne çıkalım istedik ama kar yağışı sebebiyle çıkışlar biz sıradayken iptal edildi. Gerekçe yukarıda sıcaklığın çok düşmesi. Bunu ilk etapta anlayamamıştık. Ne olabilirdi ki? (Nasıl da Türk mantığı ama…)

Inception Köprüsü’nden Eyfel Kulesi. Inception Köprüsü nedir diyen biraz daha sabretsin.

Son gün, güneş batmaya yakın kuleye çıktığımızda hava nispeten daha iyiydi ama inanılmaz esiyordu. Bir ara telefonu Vedat Milor edasıyla aşağı bırakmaktan korkmadık değil hani.

Paris’te gece hayatı!

Tek sıkıntı asansör sırası bekliyorsunuz ama inanın değiyor. 🙂

Bu arada belli saatlerde ışıklar kısa bir süreliğine hareketlendiriliyor. Gözünüz açık, telefonlarınız hazır olsun.

Eyfel Kulesi şehrin pek çok yanında rahatça görünebilir olsa da en meşhur seyir yeri Palais de Chaillot.

Hitler’in meşhur Paris fotoğrafı da buradaki saraydan çekilme.

Pont de Bir-Hakeim (“Inception” Köprüsü)

Başarılı yönetmen Christopher Nolan‘ı ve filmlerini seven takipçilerimize bir müjdemiz var. (Merak etmeyin, spoiler yok.) Dünya’da baya sükse yapan Inception filmini izleyenler hatırlar; Leonardo di Caprio’nun Elen Page’e “tasarım” yapmayı öğrettiği bir köprü sahnesi vardır. Bakın, orası neresi? 🙂

Hollywood camiasına selam olsun!

Moulin Rouge

Fransızcası “Kırmızı Değirmen” ama burası Türkiye’de “Yengeden İzin Alınan Yer” olarak da bilinir. Asdfghjk. Filmi de var zaten. Dünyaca ünlü kabare başka bir deyişler pavyon. 😀 Bu arada girmedik ama giriş ücretlerine baktık.

Dışında fotoğraf çekip ortamlarda “Girdim” diye hava atarsınız. İçeride zaten fotoğraf çektirilmiyormuş. 🙂

Normal fiyatları 100 Euro, yemekli oyunlar 150’den başlıyordu. Vegan menü bile vardı. “Prestige Menu” ise 420 Euro falandı. 0.0 Bizce abartı bir yer ama illa gireceğim diyorsanız, biz bilemeyiz.

Prenses Diana Anıtı

Fransa’da İngiliz Kraliyet Ailesi’nin yaşadığı vahim olaydan biri. Prenses Diana’nın paparazzilerden kaçarken kaza yaptığı tünel. Tünelin üzerindeki yere anısına bir yer hazırlamışlar. Sevenleri, Diana hakkında düşüncelerini paylaşmışlar. Detaylarını Instagram hesabımızda bulabilirsiniz.

Lüksemburg Bahçesi ve Sarayı

Yol üstündeyse mutlaka içinden geçin, saraya girmenize gerek yok. Dışından bir göz atsanız kâfi.

Paris’te bulunduğunuz süre içinde Lüksemburg Bahçesi’ne uğrayıp şehrin uğultusundan uzaklaşıp keyifli dakikalar geçirebilirsiniz. Göletin kenarında sandalyeler var, oturup dinlenirsiniz.

Champs-Élysées (Şanzelize Caddesi)

Çok fazla açıklamaya gerek yok. Yolun sonu zaten Zafer Takı’na çıkıyor.

Paris’in en geniş, en işlek caddelerinden biri.

Şöyle gezmenizi tavsiye ederiz: Karınca gibi bir sağdaki bir soldaki sokaklara ve mağazalara girerek ilerleyin çünkü geri dönmeyip oradan Eyfel’e ya da farklı rotaya doğru yönelebilirsiniz. Çok fazla dikkat dağıtıcı şey olacak bu yüzden geri dönerek zaman kaybetmeyin istiyoruz.

La Défense

Uzaktan başka bir gezegene ya da boyuta açılan portal gibi bir kapıya benziyor La Grande Arche. Çok bilim-kurgu mu izledik acaba bu ara? 🙂 Burasına “Yeni Paris” diyorlar ama bizdeki 4. Levent ve Maslak gibi bir iş merkezi. Birazcık vaktimiz vardı, metroyla bir gidip yakından görelim dedik. Alışveriş yapacaksanız mantıklı olabilir. La Grande Arche’ın tepesine de çıkılıyor ama biz doyduk şehir manzarasına.

Paris’te Neler Yenir?

Yeri geldi McDonalds’da yedik, Starbucks’ta kahvemizi de yudumladık ama 4 yer bizim için çok ayrıydı.

Bistrot Le Champ de Mars

Eyfel Kulesi’nin adeta dibinde bir restoran. Aslında hava daha güzel olsaydı dışarıda Paris’in meşhur caddeye dönük masalarında otururduk ama ısınmaya ihtiyacımız vardı. Garson çok ilgiliydi. Aperatif menülerden yedik. Enerjiniz düşerse buraya uğrayıp şarjınızı doldurabilirsiniz.

O’Brien’s Irish Pub

Eyfel Kulesi yakınlarında sokak arası bir pub. Bizim “Tüm Irish Pub’lar Evimizdir” felsefemizden ötürü içeri daldık. Ha, bu arada onların da felsefesi varmış.

Bu memlekette her şey: “money, money, money!”

Sahipleri çok eğlenceli tipler. Müzikler güzel, mekan tatlı. Daha ne olsun. Hatta Happy Hour saatine denk geldik, son dakikasında.

Soldaki mekan. Manzara nefes kesmiyor mu?

Léon de Bruxelles

Şöyle sofistike bir akşam yemeği mi canınız çekti. Cevap “Evet!” ise hemen burayı not alıyorsunuz. Şarapta marine edilmiş midyeler, patates ve içeceğiniz ile Paris’in tadı bir başka.

Ayrıca bu mekanın tatlıları da çok güzelmiş ama gezimizin son gününde biz ağzımızın tadını pek bozmak istemedik.

Café des Deux Moulins

Amelie‘yi izlemeyeniniz yoktur. (değil mi?) İş o meşhur Fransız filminde restoranda geçen sahnenin çekildiği yer.

Ah Amelie! 🙂

Filme ismini veren başroldeki Amelie karakteri burada Creme Brulee yerken izliyorsunuz. Aynı sahneyi kendiniz canlandırabilirsiniz. Hayatınızda kaç defa film setinin içine böyle spontane bir şekilde dalabilirsiniz ki!? 🙂

Creme Brulee, budur. Bon Appetite!

Paris’te Nerede Kalınır?

Euro’nun durumu malum olduğu zamanlarda, Paris’in zaten var olan pahalılığı ve bizim kalma süremizin uzunluğu hostele yönelmemizi sağladı. Daha önce Barcelona ve Brugge’de kaldığımız St Christopher’s Inn Hostels ağının Paris ayağında kalalım dedik ama dikkatli olun 2 tane var. Biz “Canal” olana yerleştik, adı üstünde kanalın dibinde…

Yer kalmadığı için 8 kişilik, teras odada kaldık. 5 gece için 750 TL gibi bir ücret ödedik. Kahvaltı standart, personel yardımcı, odalar temiz, lokasyonu fena değildi. Biraz uzakta kaldığı için metro kullanmanız şart oluyor. (ama zaten Paris ulaşımsız gezmek için çok büyük.)

Fransa gezi yazımızın sonu… Umarız siz de keyifli vakit geçirirsiniz!

Scroll to Top