Baştan Sona Yunanistan

Neredeyse. +2600 kilometrelik bir araba yolculuğuyla sezonu kapatmış bulunuyoruz. Bu yazı Yunanistan topraklarına adadık desek yanlış olmaz herhalde. 3 kere sınırı geçtiğimiz bu yaz aylarında arabayla Atina’ya kadar indik, inerken Selanik’e aşık olduk, Meteora’da büyülendik, Halkidiki’deki denizde kutsandık, Kavala ve Dedeağaç‘ta evimizde hissettik. Peki, bunlar nasıl oldu? Tek tek anlatalım.

Arabayla Yunanistan yolculuğu nasıl olur veya nasıl gidiliyor?” Kısmını Thasos yazımızda anlatmıştık. Sizi oraya alalım. Bizi sıkı takip edenlere ikinci baskı olmasın. Burada sadece rota ve benzin konusunda bilgilendireceğiz.

9 günlük rotamız: İstanbul > Selanik (2 Gece) > Atina (3 Gece) > Halkidiki (2 Gece) > Dedeağaç (1 Gece) > İstanbul | Yazımızı da kolaylık olması adına bu rotaya göre hazırladık.

Tüm rotada 5 tam depo benzin aldık. Tavsiyem, sınırda depoyu tamamen doldurup devam etmeniz. Yunanistan sınırları içerisinde benzin litre fiyatı 1,85 – 2,00 arasında değişiyordu. (Aracınız benzinli ise unleaded almanız gerekiyor.) Yani bizimki bir tık ucuz kalıyor. Bu yüzden Türkiye sınırında depoyu tamamen dolduruyoruz ki ne kadar götürürse o kadar iyi. 9 günlük bu tatilde Atina’ya tek bir yerde duraklayarak kat etmek istedik. Çok da iyi oldu. Her yerde mümkün mertebe 2 gece kaldık. (Dedeağaç hariç) Böylece bir gün önce bavul / valiz açıp diğer gün kapatma yorgunluğundan da kurtulmuş olduk. Tavsiyemizdir.

Genellikle otobanları kullandık. Nadiren otobanlardan çıktık. Yunanistan özelindeki otobanlarda çok fazla tesis yok. Benzinliklerle de birbirinden uzakta. Benzinle gidebileceğiniz kilometre 70’in altına indiğinde çok da riske atmayın derim. Otobanlarda Türkiye’dekinin aksine sürekli ödeme gişesine giriyorsunuz. Selanik – Atina arası neredeyse 10 tane gişeye girmişsizdir. 35 euro civarı bir ödeme oluyor. Tüm tatil boyunca 90-100 euro civarında otobana para ödemişizdir. Gişelerde HGS’yi anımsatan bir turuncu ibare var. Ona değil, insan (mavi) ya da yeşil ok veya kart ibaresi olan gişelere girebilirsiniz. Gişelerde kart da geçiyor. Bazı gişelerde sıra olabiliyor.

Araba ve yollar ilgili son ve önemli not ile artık yerlere geçiyoruz: Atina’ya arabayla gitmeyin. Çünkü Selanik ve Atina arası gereksiz uzun ve Meteora haricinde pek bir şey yok. Selanik’ten başka yerlere geçilse daha iyi olabilir. (Ohrid, Thasos gibi) Ayrıca yol da sıkıcı, adeta bir atari oyunu gibi yol düz ve manzara hiç değişmiyor. Yollar yormuyor, yine de bizim gibi “Bu bir deneyim.” diyen buyursun. Biz tavsiyemizi yazdık.

Aracımızı Atina ve Selanik’te günlük otoparklara koyduk. Diğer yerlerde çok sıkıntı çekmedik, bu konuda diğer Yunanistan yazılarımızı da okuyun lütfen.

Selanik

İlk durağımız Selanik’ti. Ata’mızın evini görmek ana motivasyonumuzdu. Selanik için İzmir’e benzer, güzel derlerdi ama (İzmirliler kızmasın) İzmir’den kat be kat güzeldi. Çıta o kadar yukarı çıktı ki tüm tatil boyunca o çıtayı geçen yer olmadı. Mimarisi, temizliği, güzelliği ve insanlarıyla Selanik’te gönlümüz kaldı. E Ata’mız da boşa hasret duymuyormuş.

Selanik’te ilk olarak Atatürk’ün Evi‘ne gittik. Elçiliğin hemen yanında zaten. Giriş ücretsiz. Oldukça da kalabalık oluyor. İnsan duygulanıyor tabii. Müze olarak kullanılan evde kişisel eşyalarını görmek güzel ama anlatımları biraz daha iyi olabilirdi. Duvara monte edilmiş yazılardan öte ilgi çekici hale getirilebilirdi.

Beyaz Kule kıyıda yer alıyor. Kulenn tepesine çıkmadık, bizce çıkmaya da gerek yok. Girişi 6 euroydu sanırım. Kordon üzerinde Büyük İskender Heykeli‘ni, Şemsiyeler Sanat Eseri‘ni görebilirsiniz. Denize baktığınızda bar gibi dizayn edilmiş tekneleri göreceksiniz. Yarım saatlik turlarla körfezi gezdiriyormuş. Giden arkadaşlarımızdan öğrendik, çok da bir numarası yokmuş. Yine de siz bilirsiniz. Kordonun diğer tarafında sanat galerinin olduğu liman var, diğer ismiyle limani. 🙂

Eğer Pazar günü orada olacaksanız Aya Sofya‘da (Evet, yanlış duymadınız.) pazar ayinine katılabilirsiniz. Dışarıdan bakmanıza gerek yok, içeri buyur ediyorlar. İnsanları rahatsız etmediğiniz sürece sıkıntı yok. Galerius Takı, Rotunda, Selanik Roma Forumu (Bilet almanıza gerek yok, etrafında dolanarak inceleyebiliyorsunuz), Saint Demetrius Kilisesi‘ni ziyaret edebilirsiniz.

Aya Sofya’da Pazar Ayini

Yeme içme içme iki önerimiz var: The Rouga ve Kanoula. The Rouga için rezervasyon yapsanız güzel olur, sirkülasyonu yoğun olan bir yer. Biz rezervasyonsuz gittik ama şansa bulduk. Yemekleri gayet güzel, servis hızlıydı. Kanoula da sakin, yemekleri lezzetliydi.

Biz Teight Hotel‘de kaldık. Muhteşem konumu ve harika odalarıyla gönlümüzü fethetti. Çalışanlar ilgili, kahvaltısı da gayet doyurucuydu. Otoparkı yok ama bizi yönlendirdiler. Birkaç sokak ötedeki White Tower Parking‘e bıraktık. Günlüğü 20 euroydu. Anahtar üzerinde kalıyor ama bir sıkıntı yaşamadık.

Ah Selanik! Şimdiden özledik seni.

Meteora

Atina’ya giderken yıllar önce bir arkadaşımın (Güney’e selam olsun) çok güzel dediği Meteora hep bir aklımın köşesindeydi. Ne yapıp edip bir şekilde bu nefes kesici yeri rotaya ekledik. Yolları rahat, gözünüzü korkutmasın. 20 küsür manastırdan sadece 6 tanesi halka açıkmış. Hepsi her gün açık değil. O yüzden takvimlerine bakarak gidin. Giriş 3 euro, erkekler şort giyebiliyor ama kadınlarda salaş, bol pantolon bile olmuyor. Girerken örtmek için şal benzeri bir şey veriyorlar. Biz aslında en büyüğü olan Great Meteoron‘a gitmeyi planladık ama o gün açık olması gerekirken kapalıydı. Bizde Varlaam‘a gittik. İçi, manzarası çok güzeldi. O çağlarda burada nasıl yaşamışlar sorusu akıllara geliyor. Gerçek bir adanmışlık. Halkidiki’deki yarım ada gibi. (Oraya gelince anlatacağım, teaser olsun.)

Atina

Uzun bir yolculuktan sonra Atina’ya vardık. Atina’nın ara sokakları çok hızlı değişiyor. İki sokak Bağcılar gibi her taraf graffitili ve salaş iken birden Etiler’e sonra Gaziosmanpaşa’ya dönüşebiliyor. Atina’da Monastraki Meydanı‘na çok yakın bir yer otel (Athens21) bulduk. Böylece neredeyse hiç yorulmadık. Monastraki Meydanı çok merkezi; burada yemek, hediyelik eşya ve diğer ihtiyaçlarınız için pek çok şeyi bulabilirsiniz. Metro istasyonu da var.

Monastraki Meydanı’ndan Akropol

Atina’nın bir numaralı konusu tabii hemen hemen her yerden görebileceğiniz: Akropol. Akropol’e gitmeden online biletinizi almanızı tavsiye ederiz çünkü aşırı turistik bir yer olduğu için her yerde olduğu gibi orada da sıra olacaktır. Şu site üzerinden sadece Akropol (20 euro) ya da diğer tarihi alanları da kapsayan paketi (30 euro) alabilirsiniz. E-postanıza QR kodlu bir ek gelecek, onunla her yere girebiliyorsunuz. Dikkat etmeniz gereken şey Akropolis’e gireceğiz tarih ve saat. O saatten yarım saat önce girişte olmanız gerekiyor. Randevu ile giriliyor diyebiliriz. Bulabilirseniz ya sabah erkenden çıkın ya da akşam çünkü öğlen eriyebilirsiniz. Biz günbatımını da izleyebilmek için 19.00-20.00 aralığına aldık. 20.00’de Akropol kapanıyor, sizi yavaş yavaş çıkışa yönlendiriyorlar. Bu arada online aldığınız bu biletin saati akşam olmasına rağmen, diğer yerlerde randevu yok. Sabahtan diğerlerini gezebilirsiniz. Bu bir engel değil, gezinizi planlarken aklınızda olsun.

Diğer alanlardan; Atina Agorası, Hadrian’ın Kütüphanesi, Olympieion, Roma Agorasına gittik. Özellikle Atina Agorası aralarındaki en iyisiydi. Monastraki Meydanı’na çok yakın. En uzağı Olympieion. Burada çok fazla bir şey yok, ayakta çok az sütun var, diğerleri de onarımda. Burayı Panathenaic Stadyumu‘na yani modern zamanlarda yapılan ilk Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmış yere giderken uğrayabililirsiniz.

Syntagma Meydanı‘nın hemen karşısında, parlamentonun önünde Meçhul Asker Anıtı var, burada Anıtkabir’deki nöbet değişimine benzer bir ritüel oluyor. Askerlerin kıyafetlerinin ve ayakkabılarının bir anlamı var. Her saat başı nöbet değişimi gerçekleşiyor. Bu değişimi görmek isteyenler büyük bir kalabalık oluşturuyor.

Atina’da deniz nasıl diye düşündük ve Pire Limanı civarındaki Glyfada bölgesine yakın Vouliagmeni Sahili‘ne gittik. Yunanistan’da görmeye alışkın olmadığımız bir şekilde, sahilin tamamı özel işletme ait. Atina’da iyi, temiz, sakin plaj bulmak zor ama çok kısa kalacağımız için dert etmedik. İçeri giriş hafta içi 10 euro, hafta sonu 15 euro. (Sadece giriş bedeli) İçeride yer kaldıysa şezlong bulabiliyorsunuz. Bu riski almamak için erken gelmek lazım, biz biraz geç geldiğimiz için kumun arkasındaki çimenlikte bir ağaç altı gölgelik bulabildik. Genelde yaşlılar ve aileler var. Denizi güzeldi. Duş ve soyunma kabinleri vardı. Denize girmek isteyenler için bir alternatif olabilir. Otoparkı var.

Alışveriş için Plaka bölgesini de gezebilirsiniz. Oldukça canlı bir yer. Yemek için Karamanlidika. Türkiye’den müdabele zamanı geçmiş kişiler tarafından işletiliyor. Birden fazla şubesi varmış. Monastraki Meydanı paralelindekine gitmeniz gerekiyor. İçerinin ambiyansı şarküteri gibi ama oldukça güzel dizayn edilmiş. Yediğimiz her şey çok lezzetliydi. Kahvaltı için The Brunchers ve The Brunch Factory‘e bakabilirsiniz. Akşamları oturup bir şeyler içmek isterseniz de The Party Bar‘a gidebilirsiniz.

Atina’da çok güzel müzeler ve sergiler vardı ama vaktimiz yetmediği için onları arkamızda bırakarak yolumuza devam ettik.

Halkidiki

Sıra kültür turizmini bir kenara bırakıp Yunanistan kıyılarında deniz nasılmış, onu görmeye geldi. (Atina’yı saymıyoruz, orası çok tuzluydu.) Halkidiki üç yarım adadan oluşuyor. En kuzeydekine zaten rahipler dışında kimse giremiyormuş. Biz yapılaşmanın daha az olduğu, daha sakin olabileceğini düşündüğümüz ortadaki yarımadaya geçtik. Burada Ormos Panagias kasabasında kaldık. Biz Aenaon View‘da kaldık. 2 katlı müstakil bir ev, birkaç odasını kiralıyorlar. Sakin, temiz bir yer. Kostas bizimle çok güzel ilgilendi, WhatsApp üzerinden sorularımızı yanıtladı, önerilerde bulundu. Yanı başında market de var. Arkadaşlarımız ise kasabanın daha merkezi yerinde The Archontariki Luxury Studios‘da kaldılar. Onlar da memnundu. Buraya da bakabilirsiniz.

Deniz konusunda tüm koylar ve plajlar seç-beğen-al gibi adeta. Hepsi harika görünüyor. Biz ilk gün öğleden sonra vardığımız için kasabanın sahilindeki yerde vakit geçirdik. Ertesi gün yarımadanın diğer tarafında kalan Koviou Beach‘e gittik. Burası bir otelin sahili. Otopark girişi 5 euro, şezlong seti 15 euro. Buna harcama dahil değil. Harcama ekstra. Denizi çok güzeldi. Tek sıkıntısı duş ve tuvaletler denizden baya bir arkada kalıyor, yürümeniz gerekiyor.

Kavala ve Dedeağaç

Kavala ve Dedeağaç yazılarımıza bakabilirsiniz. Oradakilere ek olarak Kavala’da şu kafeyi denedik: Chateau Espresso Bar. Tatlı bir yer. Kahvaltı için börek yemek isterseniz de şuraya gidebilirsiniz; ıspanaklı, peynirli, kıymalı börek var ama “laz böreğine” benzer olan tatlı olan da var. Onu da deneyebilirsiniz.

Sınır kapılardan üçer saat bekledik ki Yunanistan sınırı için sıraya girdiğimizde cumartesi sabahtı (06.00 civarı) dönerken de pazar sabahtı (09.00 civarı). Rahat geçtiğimiz diğer tatillerimizin aksine gurbetçilerin giriş ve çıkışlarına denk geldik, yapacak bir şey yok. Daha fenalarını –9 saat gibi– duyduk ki biz girdikten sonra daha da kötüleşti genelde sıralar.

Yunanistan’da Dikkat Etmeniz Gerekenler

  • Aracınızda her zamanki gibi eşya bırakmayın. Bırakacaksanız bagaja koyun.
  • Aracınızı ana yollarda bırakacaksanız, o şehirdeki çizgilerin anlamlarına bakın. Tabelaları okuyun, çoğu alan o alanda yaşayanlara ait. Otoparklar daha temiz çözüm. Yanlış yere park ederseniz, aracınız çekilmiyor. Plakanız sökülüyor. (Hemen verilmeme durumları da olabiliyormuş.)
  • Domuz eti konusunda hassasiyetiniz varsa önden mutlaka sorun.
  • Özellikle Atina’da trafik biraz daha İstanbul’a benzer ama yazılanlar kadar korkutucu değil, motosikletlilere dikkat etseniz kâfi.
  • Mekanlarda su getiriliyor, ek olarak su istemenize (çok susamamışsanız) gerek yok. Musluk suyu içilebiliyor.
  • Dedeağaç’tan dönerken Jumbo ve Lidl’a uğrayarak alışveriş yapmayı unutmayın.
  • Dört kişi yemeklere genel olarak 40-70 euro civarında ödedik.

İçinde pek çok alternatifle Google Maps bağlantımızı da buraya koyuyoruz.

Umarım faydalı olabilmiştir. Sorunuz ya da yorumunuz olursa seve seve yanıtlamak isterim. Yunanistan kültürüne, denizine, insanlarına doyduğumuz bir yaz oldu.

Sağlıcakla kalın.

Scroll to Top