Toskana Yol Günlükleri

Üç arkadaş 8-5’ten çok sıkıldık ve “Nereye gitsek?” sorusu anlık cevaplayarak yolumuza devam etme kararı aldık. Nereden başlayacağımız bile belli değildi. İstediğimiz sadece İtalya’nın bir köşesinden başlayarak Toskana bölgesini kat edip 5 günde Milano’ya araba ile sağ salim bir şekilde ulaşmaktı. Uçak biletlerimiz, kalacak yerlerimiz, gideceğimiz şehirler ve o şehirler için araştırmalarımız hatta arabamız… Kısaca; hiçbir şeyimiz hazır değildi.

Sabah İstanbul Havalimanı’na gittiğimizde Roma’ya bilet bulduk. Gezinin başlangıç noktası belli olmuştu.

1.GÜN

Roma’ya iner inmez Fiumicino Havalimanı‘ndaki Avis‘ten aracımızı aldık. Şansımıza Mercedes b180 bulduk. 5 günlük fiyatı 220 euro’ydu, tabii bu tam sigorta kapsamında değil. Tam sigorta yaptırırsanız fiyat 500 euro civarına çıkıyor. 5 günde 1.300 kilometrede harcadığımız benzin ise yaklaşık 75 euro idi. (Hemen bir parantez açalım: İtalya ve yurt dışında araç kiralama ve kullanma kılavumuz ise yakında blogumuzda olacak.) Aracı aldıktan sonra yola koyulduk. Fiumicino Havalimanı zaten Roma’nın batı kısmında deniz kenarına yakın tarafında olduğu için sahilden yola koyulduk. Aslında o gün Floransa veya Bologna’ya ulaşmak istiyorduk ama Roma’ya öğlen vardığımız için bu ara durağı Siena olarak değiştirdik. Zaten ertesi gün Floransa veya Bologna’ya ulaşmamızın ne kadar imkânsız olacağını öğrenecektik.

ROMA – SANTA MARINELLO

Sahilden giderken rastladığımız ilk güzel yer diyebiliriz Santa Marinello için… Âdeta terk edilmiş bir Ege kasabası gibi… Denizi gördük, “Uçuşun yorgunluğunu ancak denizde atabiliriz.” dedik, kendimizi tuzlu ve sıcak denize bıraktık. Türkiye’de para verip de keyif yapacağınız bir beach düşünün. Bizdeki o standart, burada bir halk plajı. 1-2 saat denizin keyfini çıkarıp yorgunluğumuzu attık.

Santa Marinello’nun içinden geçerken denize bakarsanız, burayı mutlaka görürsünüz.

Denize girmeden önce ise Borghetto adında tatlış bir bistroda oturup Piadini yedik. E yemeğin üstüne tatlısız olmaz deyip hemen arkasındaki ana caddede bulunan dondurmacıdan külahlarımızı aldık. Yer fıstıklı dondurma favorimiz!

ROMA – ORBETELLO

Santa Marinello’dan ayrıldığımızda sahil kenarından Toskana bölgesinin kuzeyine doğru yol almaya devam ettik. Burada bir yarım ada olduğunu gördük, “İçinde bir tur atalım.” dedik ama hava kararmaya başlamıştı. Orbetello adındaki yarımadanın tamamını dolanmadan sahil kenarında güneş batımını izlemek en mantıklısı olacaktı.

Karavanların kamp alanına girip oradaki sahilde güneşi denize armağan ettik.

Güneşin batışını izledikten sonra havanın kararması ile Siena’ya doğru aracı sürmeye başladık. Bu sırada yoldayken Siena’da kalacak yerimiz de ayarlamak zorundaydık. Siena Old Town’da Albergo Tre Donzelle adında şirin bir hostelde yerimizi ayırttık. Çok muhteşem değildi ama kesinlikle üzmedi. Akşam Siena’ya geç varmamıza rağmen son enerjimizle kendimizi sokağa attık. Hostelin Siena Old Town kısmında oluşundan yararlanarak şehrin ana meydanı olan Piazza dell Campo‘da hamur arası malzeme çorbası tam italyan tarzı pizzalarımızı gömdük!

2. GÜN

SIENA

Akşam gezmeye vaktimiz olmayan Siena’yı gündüz gözü ile keşfedelim.” dedik. İtalya’daki ilk kahvaltımızı Nannini‘de yaptık. Burada ücretsiz masalar (az sayıda) ve ayakta durup yiyebileceğiniz masalar var. Masaları kovalayabilirsiniz. Arka taraftaki ve dükkanın önündeki masalarda ise servis ücreti alınıyor.

Siena gerçekten tarihi dokusuna öyle güzel korumuş ki diğer İtalyan şehirlerinden daha has ve özel geldi bize. Birçok şey aslında Piazza del Campo’nun etrafında, Torre del Mangia kulesi ile belediye binası, Fonte Gaia adındaki çeşme ve diğerleri…

Siena bittiğine göre yola çıkma vaktiydi. Önceki gün Toskana bölgesinin kalbine doğru yola çıkıp asıl kültürü yeşerten köylere, kasabalar, bağlara, bahçelere gidelim istedik. Tabii bunu yaparken kuzeyden biraz güneye inip yolu uzatmamız gerekiyordu.

PIENZA

Bu köy/kasabalarda ilk durak Pienza. Uzun ve oldukça nizami büyütülmüş selviler arasında ilerlerdik. Toskana bölgesinden üzüm bağları, ayçiçeği tarlaları arasında keyifle sürdük arabamızı. Pienza’ya vardığınızda şu noktadaki yürüyüş yolunda bir gezinti yapmanızı öneriyoruz. Amme hizmeti; arka planda Toskana ovaları ile harika pozlar çıkacak, bize güvenin. 🙂 Ardından Pienza’da La Mensa del Conte adlı mekanda pizza ve ravioli yeme fırsatımız oldu. Kasaba çok küçük olduğu için çok fazla tercihiniz yok.

Selvilerin, zeytin ağaçlarının ortasında huzur… Böyle eviniz olsun, istemez miydiniz?

MONTEPULCIANO

Toskana bölgesindeki bir başka kendine has derebeylik, old townı pek güzel. Zaten çok kasaba geneli itibarıyla benzer ama kendilerine has dokunuşları var. Mesela her kasabanın kendine özgü bayrağı ve mottosu var. Game of Thrones’daki hanedanlar gibi… Montepulciano’lular her zaman en güzel pizzayı yapar! Şaka şaka. 🙂

Derebeylik surlarını bugün bile görebiliyorsunuz.

Buradaki park süremiz yaklaşık 1 saat olduğu için çok fazla vakit geçiremedik. Old town’da biraz bacaklarımızı açtıktan sonra günün son kasabasına doğru yollandık.

CHIANCIANO TERME

Burada yemek için durduk ama sonra bir baktık ki “A Voice for Europe“un seçmelerine denk geldik. Oturduk güzel İtalyan hanımefendilerden şarkılar dinledik.

Bütün kasaba bu etkinlik için gelmiş gibiydi.

3. GÜN

BOLOGNA

Bu arada tatil boyunca yolları büyük bir kısmını gece geçtik. 2 şoför olmamızın büyük faydası oldu ama yine de en uzun yolu Chianciano Terme’den Bologna’ya yapmıştık. O yüzden Bologna’nın gece hayatını pek deneyimleyemedik. O konuda sıra sizde! Kaldığımız yer ise Affittaly adında AirBnB tadında bir apartman dairesiydi. En memnun kaldığımız yer diyebiliriz.

Bologna’ya biraz fazla zaman ayıracaktık çünkü gezeceğimiz en büyük İtalya şehri olacaktı. Bologna’da kahvaltımızı Street Art Coffee adında küçük bir dükkanda sandviçlere gömülerek yaptık. Ardından şehri dolaşmaya başladık. Tabii ki ilk durak Maggiore Meydanı ve meydandaki dışı tamamlanmamış âdeta yarım kalan San Petronio Bazilikası. (La Sagrada Familia‘ya selam olsun. 🙂 ) Posedion’u gördüğünüzde Neptün Çeşmesi‘ne varmışsınız demektir. Kaçırmanız zaten imkânsıza yakın…

Bir başka kaçırmanız imkânsız olan şey ise eğik ikiz kuleler. Şehrin hemen hemen her yüksek meydanından görebilirsiniz.

Venedik Penceresi‘ni unutmayalım. Ah, aslında bu gezimiz Venedik’te başlayacaktı ama yine de karma işini yaptı ve bize minik bir Venedik sundu. Ne kadar şanslıyız!

Neden Venedik Penceresi? Çünkü bu görüntüye gerçekten ufacık bir pencereden bakabiliyorsunuz.

Biblioteca dell’archiginnasio ise Bologna Üniversitesi’nin ana binası, Archiginnasio Belediye Kütüphanesi ve Anatomik Tiyatro’ya ev sahipliği yapıyor. İç ve dış mimarisi çok ihtişamlı.

İçerisine girdiğini zaman dekorlar ve motifler bize Harry Potter setini anımsattı.

Ayrıca Bologna ile ilgili size 2 tane sır vereceğiz: Bologna’nın gizli ve gizemli yerleri. İlki; fısıldayan duvarlar. Evet, doğru duydunuz. Duvarlar fısıldıyor. Maggiore Meydanı’nda, San Petronio Bazilikası’nın tam karşısındaki pasajda karşılıklı dört duvar göreceksiniz. Çapraz olarak yerleşin, duvara bir şeyler söyleyin. İkinci yerde ise; Lilasu Gelateria Di Corte’nin girişindeki tavanda eski çağlardan 3 oku bulmaya çalışacaksınız. Biz sadece 2 tanesini bulabildik. Hayli sinir bozucu ve boyun ağrıtıcı. Yolunuzun üstünde ise mutlaka bir uğrayın.

…ve tabii ki dondurma! Yeri bırakıp kaçıyoruz: Cremeria Vecchia Stalla Bologna.

MARANELLO

Bologna’dan Cinque Terre yolculuğuna başladık. Normalde otobanı kullanıp Parma üzerinden gitmeyi, Parma’da akşam yemeği için mola vermeyi planlıyorduk. Sonra fark ettik ki otoban paralelinde minik kasabaları ve köyleri de geçen bir yan yol var. “Otobana para vereceğimize biraz yavaş gideriz ama daha kültürel öğe görürüz, halka ineriz.” dedik ama mevzu EUROcuklar! 😀

Tabii bizim gibi Formula 1 sever ve tifosi olmanın Maranello’nun anlamı büyük! Ferrari şehri. Ferrari fabrikasının ve müzesinin olduğu kasaba.

REGGIO NELL’EMILIA

Maranello’da çok da fazla vakit kaybetmeden yolumuza devam ettik. Parma’da akşam yemeği planımız tabii doğal olarak suya düştü. Yol üstünde Reggio Nell’Emilia adında Maranello büyüklüğünde bir kasaba bulduk. Karnımız açıkmıştı, şoförler aç kalmamalı! Kasabaya indiğimizde Il Pozzo Ristorante adında Michelin yıldızlı bir yerde yemek yedik, ve tamamen tesadüf! Çok fazla vakit geçirmeye zamanımız yoktu, yola devam etmeliydik ama kasabada da ufak bir yürüyüş yapma fırsatımız oldu. Bize insan-bina soğukluğu ile Brüksel’i anımsattı. 🙁 Hiç İtalya değildi, yemek hariç. 🙂

4. GÜN

MATTARANA

Reggio Nell’Emilia’dan çıktığımızda artık yavaş yavaş Toskana bölgesinden çıkıyorduk, akşam Cinque Terre’ye varacaktık ancak hazır altımızda arabamız var diye ucuz olması adına kalacak yeri biraz uzak bir yer bulduk. Uzak derken bu denli dağın başında olacağını düşünmemiştik. 🙂 Gecenin karanlığında ışıksız bir dağ yolunda Mattarana bölgesinne geldik. Böyle anlattığımıza bakmayın, oldukça güvenli! Sadece yol korku filmlerini anımsatıyor. 🙂 Kasabaya gelip check-in yaptıktan sonra pijamalarımızla gece kasabayı bile gezdik. Yeşillikler ve kuş-börtü böcek sesleri arasında gezerken sabah güneşin doğuşunu izleme fikrine kapıldık. Tatil diye saat 12’ye kadar uyuyacak halimiz yoktu. Resepsiyondakiler yaklaşık 30-40 dakikalık yürüme mesafesindeki bir tepeden bunu izleyebileceğimizi söyledikler. Biz değil, manzara anlatsın kendini.

Gün doğumundan sonra otelde mükellef bir kahvaltı ettik. Adeta İtalyan işi serpme köy kahvaltısı gibi düşünün. Yemelere doyamadık hatta yanımıza kruvasan bile aldık. Tam Türk işi yolluk!

CINQUE TERRE

Son tam günümüz! Mattarana’dan indiğimiz Chinque Terre yolu, gece korkutucu olsa da gündüz inanılmaz keyifli, bol virajlı… Zaten yolda arabadan çok motosiklet ve bisiklet vardı. Gerisini siz hayal edin. Onlar için bulunmaz nimet. Gelelim Cinque Terre’ye küçüklü-büyüklü 5 koydan oluşuyor. Biz ilk olarak Riomaggiore‘ye geldik. Amacımız güneyden kuzeye yol kat ederek akşam Genova üzerinden Milano’ya ulaşmaktı.

Riomaggiore ise o tatlı renkli evlerin bulunduğu yerlerden biri. Yalnız size unutmamanız gereken bir tüyo vereceğiz: Cinque Terre’ye araba ile gelmek çok mantıksız, aşırı eziyet! Nedeni ise; arabayı kıyıya indiremiyorsunuz. ZTL (Zona Traffico Limitato) alanı çok yukarıda başlıyor. Yükseliği anlamanız içim bir fotoğraf koyalım, varın siz düşünün bacaklarınızı. 

Bu arada biz yürüyerek inme hatasını ettik. Neyse ki çıkarken minibüs kullandık. En iyi yöntem; uygun bir tanesine arabayı bırakıp diğer yerlere tren ile geçmek. Çok sık tren var, o yüzden sıkıntı çekmezsiniz.

Riomaggiore’de çok güzel bir deniz ürünleri satan Tutti Fritti Calamari adında bir mekan var. Ahtapot, midye ve küçük balıklardan bir karışım alabilirsiniz. Denizden sonra açlığınızı çok güzel yatıştırır.

Hayallerimizin ötesinde bir an… Cinque Terre’deki o meşhur binaların dibinde denize girmek…

Bu arada Riomaggiore’de de denize girme fırsatımız oldu. Kayalıklardan girmeniz gerekiyor, bu yüzden dikkatli olmalısınız. Deniz tabii ki çok temiz, çok sıcak ve çok tuzluydu.

Riomaggiore’den sonra arabayla (hataya bak, hataya…) Corniglia‘ya geçtik. Corniglia’da gerçekten hiçbir şey yok, denize girilecek alan bile! Boşu boşuna kendimizi yorduk ki aracın oraya en yakın park yerine inmesi bile çok uzun sürdü – tabii dönmesi de… Corniglia’dan tren ile Manarola’ya geçiş yaptık.

Manarola‘da denize girilecek alanda ciddi kayalık ama güzel bir alan bulduk kendimize. Aslında baktığınızda Cinque Terre’deki tüm kasabalar birbirine benziyor. O yüzden çok bir şey kaçırmayacaksınız.

5. GÜN

MİLANO

Milano’ya sadece kalmak için vardık. Milano’da çok duramadık. Aracı sabaha kahvaltı etmeden havalimanını yetiştirdik ve muhteşem gezimiz tamamlanmış oldu! Milano’da kaldığımız yer ise MEININGER hostel zincirinin Milano’daki bir başka tesisiydi. Oldukça memnun kaldık.

Toskana rotası denendi ve onaylandı. Herkese tavsiye ederiz. Tabii yanınıza çok kafa dengi ve çok güzel insanlar almalısınız.

Biz o konuda çok şanslıydık. Siz de bizim kadar şanlı olun dostlar! Buradan da onlara teşekkürlerimizi iletelim.

Toskana ile ilgili sorularınız olursa bizimle paylaşabilirsiniz, memnuniyetle yanıtlamak isteriz.

Scroll to Top