Avrupa, Amerika’dan sonra yeni bir kıta açmanın gururunu yaşıyorum: Afrika ama Afrika’nın en güney ucu yani Güney Afrika. Bize kış iken orasını yaz olunca sömestir tatili için güzel bir opsiyon oluyor tabi hem de vizesiz! (Gittiğimizde gündüzleri sıcak, geceleri serindi – yani çok ideal) Güney Afrika’da başka bölgelere giderken (mesela Johannesburg gibi) önlemler almanız gerekebiliyor; örneğin sarıhumma için aşı yaptırmak ya da ilaç almak bunlardan birkaçı. Neyse ki Cape Town için böyle bir şeye gerek yok. En azından biz yaptırmadık.
Önce kalacak yer: Biz son dakika tutmak zorunda kaldığımız için biraz ortalama bir yerde kaldık ve bu sefer AirBnB yapamadık. Holiday Inn Express City Centre‘da kaldık. Kahvaltı dahildi, klasik otel kahvaltısı. Muhteşem değil ama yenmeyecek kadar kötü de değil. Otoparkı var, biz araç kiraladığımız için gün başına 60 ZAR ile otoparkı kullanabildik. Konumu merkezi, odaları temiz ve yeterliydi; bizim haricimizde 2-3 Türk aile daha vardı.
Cape Town’da Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler
Table Mountain
Nam-ı değer “Masa Dağı” evet gerçek anlamda masaya benziyor. Üstü dümdüz. İki yolunuz var ya hiking ya da teleferik. Hiking yapacaksanız çok ciddi bir efor gerekecek ve sıcaktan, güneşten kaçınmak için sabah erken saatte ya da akşam çıkmanızı (dönüşte karanlığı hesaba katarak fenerlerle) öneririz. İnerken de karanlığa kalmamanızı… Biz teleferik kullandık. Kişi başı çıkış-iniş dahil 420 ZAR gibi bir fiyatı var, bileti online bu site üzerinden aldık. Bir de sabah ya da akşam bileti diye değişiyor. Biz sabah aldık, 8 ila 13 arasında. Sıra çok azdı. Teleferik hızlı çalışıyor. Zaten beklerken ne kadar dik bir teleferik olduğunu göreceksiniz. İşin güzel yanı teleferik çıkarken içeride dönüyor manzarayı hafifçe dönerek izliyorsunuz.
Yukarı çıktınız, birden fazla rota var. En uzununu yapmanıza gerek yok. Biz yine de biraz ilerledik ve daha yarısına gelmeden döndük. Sonra kısa rotaları tamamladık.
Yukarıdaki haritadan Table Mountain üzerindeki rotaları görebilirsiniz.
Etrafta gezip manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Bu arada gölgelik hiçbir yer yok, güneş tepedeyse yanarsınız, esinti yüzünden yandığınızı anlamazsınız. Biz uyarmış olalım. Tepede restoran, hediyelik eşya satan dükkan var. Aracınız varsa rotanın başlangıcında yol kenarına bırakabilirsiniz.
Lion’s Head
Table Mountain kadar olmasa da 669 metre yüksekliği ve Table Mountain’ın yanı başında yalnız bir aslan gibi duruyor. Buraya teleferik yok, çıkmak istiyorsanız iki rota var. Biri uzun diğeri kısa ama kısa olan oldukça dik; zincir, merdiven ve tırmanış gerektiriyor. Korkmayın, o kadar korkutucu değil sadece konsantrasyon gerektiriyor.
Önce hafif başlayıp en tepede doğru oldukça sarp bir hale geliyor. Biz 57 dakika çıkabildik. İnişimiz de keyfini çıkararak ve temkinli olarak 1,5 saati buldu. (Unutmayın, iniş her zaman daha zorludur. Yorulmuş ve dikkatiniz dağılmış olur.) Yukarısı esiyor, o yüzden yanınıza bir şey almanızı öneririz.
Harika fotoğraflar çekebileceğiniz yerler var, zaten zirve çok büyük değil.
Bu arada yanınıza su, yiyecek, enerji verecek şeyler alın. Uygun ayakkabınız varsa iyi olur, kendinizi sakatlayabilirsiniz; bileğinizi korumanız önemli. Kayalar farklı açılarda. Terlikle çıkmayın. 🙂 Çıkan yiğitleri gördük. Önermiyoruz. Aracınız varsa yine burada da rotanın başlangıcında yol kenarına bırakabilirsiniz.
Ümit Burnu Milli Parkı
Yanlış hatırlamıyorsam giriş tek kişi 400 ZAR‘dı. Ümit Burnu’ndaki diğer tüm alanlara geçebilmeniz için ödemeniz gerek bir tutar. Burada iki tane Ümit Burnu var. Bizi Good Hope olan diğer Cape Point olan. Cape Point daha güneyde [hatta orijinalde daha da güneyde olan bir nokta var (Cape Agulhas), Google’ladığınızda göreceksiniz ama burası kadar havalı değil ki burası zaten en güneybatı nokta diye geçiyor. Bu kadar coğrafya dersi yeter.] duruyor.
Neyse The Cape of Good Hope‘da aslında pek bir şey yok. Bir tabela var, üzerine çıkabileceğiniz bir yamaç. Biz yamaca çıkmadık çünkü görülecek çok da efsane bir durum yok. Bir turist sırasında fotoğrafımızı çektirip döndük.
Sonra Cape Point‘e gittik. Birbirlerine çok yakınlar, arabayla 10 dakika bile değil. Burada Füniküler var, bununla yukarıya fenere çıkabiliyorsunuz. Arkadaşlarımızın dediğine göre burası bazen ayakta durmayı zorlaştıracak kadar rüzgârlı olabiliyormuş ama bizim gittiğimiz gün mis gibiydi. Bol amele yanıklarıyla döndük.
Fenerdeki manzara diğer tarafa göre çok daha güzel. Sarp kayalıklar… Eski zamanlarda burası çok batık gemiye sebep olmuş. Bu arada dünyadaki pek çok büyük gemi (Süveyş Kanalı’ndan geçemeyecek kadar büyük olan) mesela uçak gemileri gibi gemiler zaman zaman buraya selam çakarak dünyanın diğer tarafına geçebiliyormuş.
Milli parkta karşınıza devekuşları ve babon’lar çıkabiliyor. Aracınızdan inmenizi, yemek vermenizi ve camlarınızı sonuna kadar açmanızı tavsiye etmeyiz ama harikalar. Bu arada dünyanın bu ucunda denizin rengi bir başka güzel.
Boulders Gate / Penguenler
Penguenleri görebileceğiniz gözlem parkı. Onların yanına inemiyorsunuz ama yakından inceleyebiliyorsunuz. Ek olarak yakınlarda bir beach de varmış ama bir denedim, bulamadım. Ücretsiz görmek de mümkünmüş.
Kirstenbosch Botanik Bahçesi
Ne işimiz var botanik bahçesinde, çiçek, böcek yea! demiyoruz. Gidip görüyorsunuz. Farklı bir coğrafya, dünyanın bir ucu diye boşa demedik. Bir ülkeyi, kültürü anlamak için sadece sokaklarda dolaşmak yetmez. Ne tarz bitkiler, bizde nelere benziyor; bir bakın. Oldukça büyük ve güzel bir park hatta piknik bile yapabilirsiniz, mangal yok aman! Yerde baykuş olup size tıslayabilir, beni korkuttu. Baykuş dediğin dalda olur, yerde ne işin vardı gardaş!?
Chapmans Peak Drive
Meşhur bir yolmuş, açıkçası çok araştırmamıştım ama şansıma doğru taraftan girmişim. Şöyle ki; burayı Ümit Burnu dönüşünde Camps Bay tarafına gidecek şekilde dönün. Trafik terste olduğu için hemen yanı başınızda okyanusu seyrederek bir de gün batımına doğru geçerseniz nefis. Cüzi bir ücreti var sanırım. Ara ara boşluklar var, aracı çekip manzaranın keyfini çıkarın. Roadtrip yapacaksınız, hakkını verin.
Camps Bay
Denize girmek için gittik. Önce bir Clifton‘a baktık ama pek kestiremedik. Camps Bay’de hem mekanlar var hem de denize girecek bolca alan. Tabii Akdeniz insanını okyanus sarmıyor. Hemen derinleşiyor, soğuk (karşısı Antartika malum), çok dalgalı… Güneşlenmek kâfi. Şezlong ve şemsiye parasıyla alabiliyorsunuz. Biz çok kalmadık, biraz D vitamini, biraz kenarda çıp-çıp yetti.
Asıl Muizenberg tarafında denize girmek değil de sörf yapmak lazımdı. Bunu da aklımızda kalanlara yazmış olalım. Denize Hout Bay‘da denenbilir gibi geldi ama illa denize gireceğim diyorsanız. Camps Bay ve Muizenberg deneyin.
Rhodes Memorial
Dönüş günü vaktimiz olduğu için daha bakılacak yer var mı derken gözümüze çarpan bir anıt. Sonradan kısa okuma yaptığımda aslında büyük bir sömürgeci olduğunu anladım. Anıtın çevresi yanmış diyorlar, baya harabe bir yer zaten, belki de nedeni bu. Detaylı bilen yazabilir.
District Six Museum
Distict Six’te olayları sıfır noktasından ele alan harika küçük bir müze. Cape Town ve Güney Afrika’da belki de hâlâ süre gelen ırkçı durumların kafanızda biraz daha net belirmesinin sağlayabilir. İnsanların hikayeleri, eski fotoğraflar, eşyalar var. 1 saat yeter de artar. Cüzi bir ödemesi var. Erkenden bilet almaya gerek yok.
Cape Town Yeme-İçme ve Alışveriş Rehberi
Waterfront bizim güvenli alanımız oldu. Hem aracı park edebiliyorsunuz, yemek için alternatif çok burada La Parada ve Ocean Basket de yemek yedik. Ocean Basket baya meşhur ve pek çok yerde bulabiliyorsunuz. Deniz ürünlerine dair bir restoran. Platters menüleri var iki kişilik; karides, kalamar, pilavımsı bir şey ve balıklardan oluşuyor. Ben köri sevmediğim için pek tutmadım ama gayet zengin. İçinde Galeto diye dondurmacı var, malum Güney Yarım Küre yani yaz tabii dondurmasız olmaz. Tek top almanızı öneririz, acayip bol koyuyorlar. Tek top 50 ZAR‘dı.
Oranjezicht City Farm Market, Waterfront’a yakın bir pazar diyebiliriz. Belli günlerde ve saatlerde açık; içinde yemek, kıyafet, sebze, el işi, dekor ürünler gibi pek çok şey bulabilirsiniz. Oldukça uygun şeylerde var. Hediyelik ve benzeri bir şey düşünürseniz mutlaka bakmanızı tavsiye ederiz.
Fran’s Place ise tesadüfen bulduğumuz yerlerden biri. Ümit Burnu dönüşü Simons Town’da mola verdiğimizde bir iki bir şey içelim yanına da aperatif alalım dedik. Ben tek başıma kalamar söyledim. İyi ki iki ayrı söylememişiz. Bol kepçeden kalamar geldi ve yediğimiz en iyi kalamardan biriydi. Arada cesur olup salaş yerlere gitmek gerekiyor gençler.
Camps Bay‘de Tiger’s Milk mekanına gittik. Üstte balkonda okyanus manzaralı masalar var. Gün batımını seyretmek ve yemeği aradan çıkarmak için güzel bir opsiyon. Biz pizza yedik. Keyfinize göre…
Stellenbosch aslında Cape Town yakınlarında bir Urla desek yeri herhalde. Şarap diyarı bir 50 dakika uzaklıkta. Arkadaşlarımız Delaire Graff Estate‘i önermişti başka bir arkadaş önerisi Waterford Estate‘de karar kıldık. Websitesinden form doldurdum. Gitmeden önce aynı gün arayıp telefonla teyit ettim. Size de tavsiye ederim. O kadar yol gideceksiniz. Bizi karşılayıp masaya aldılar, bahçesi harika. Şaraplar gelmeden bir fabrika turu yaptırdılar. Urla‘da da tadıma gitmiştik, bizden farklı yanları çok. Detaylara girmeyeceğim. 6’lı tadım menü ve yemek istedik. Geri dönüşten bir gün önceydi. Güzel bir kapanış oldu.
Truth Coffee dünyanın en iyi kahvecisi unvanına sahipmiş. Arkadaşlarımız daha önce gelmişti. O kadar sevdik ki iki gün uğradık. Birinde sade diğerinde sütlü kahve denedik. İkisi de harikaydı. İkinci geldiğimizde kruvasan da denedik. Fırın gibi küçük bir alanı var. O da çok başarılıydı. Cafe’nin tam karşısında ücretli kapalı otopark var. Biz güvenlik açısından oraya bıraktık. Ayrıca kahveyi toz haline getirebiliyorlar rica ederseniz götürmek ya da getirmek için. Kahvesever iseniz mutlaka ama mutlaka!
Cape Town Tatilinde Dikkat Edilecek Konular
Güvenlik konusu sıkıntı, evet. Ara sokaklara dolaşmayıp gün batımına yakın evinize/otelinize döneceksiniz. Özellikle kadın arkadaşlar, altın takılarınız (kolye, bileklik, yüzük) bunları saklayın mümkünse takmayın ki dikkat çekmeyin. Düşük profil olmakta fayda var ama zaten fark edileceksiniz. Biz sürekli araba üstünde olup, şehirde yürüyerek kaybolmayı bu gezide yapmadığımız için neredeyse hiç sıkıntı yaşamadık.
- Aracınızda hiçbir şey, tekrar ediyorum, hiçbir şey bırakmayın. Her seferde bagaja koyun.
- Aracın kitlendiğinden emin olun. Elle kontrol edin.
Burası ço’komelli: Cape Town şehir içinde değil de şehir dışında gezilecek yerler okuduğunuz üzere oldukça uzakta. Bu arada Rizeli bir Türk (Sanırım ismi Necati idi) baya bir kişiyi güzel güzel gezdiriyormuş. Eğer kendin pişir, kendi ye tarzını sevmiyor ve hazır tur seviyorsanız onu bulabilirsiniz. Neyse, biz arabamızı (Suzuki Swift – performans olarak hayatımda kullandığım en kötü arabalardan ama Güney Afrika’da iş görür.) Avis‘ten 6 günlüğüne 8000 ZAR‘a kiraladık. Full kaskomuzu yaptırdık. [Bunun önemini birazdan anlayacaksınız.] Güney Afrika’da trafik tersten ve direksiyonda diğer tarafta. Neyse, daha önce Kıbrıs‘ta kullandığım için çok da dert etmedim. Çok şaşırdığım bir başka şeyde bu yoksulluğa rağmen trafik çok nizami; neredeyse korna duymadık desek yeri, makas atan yok. Trafik ışıkları çalışmıyorsa yol sizde olsa bile kavşaklara geldiğinizde durma noktasına yakın bir hızda geçin. (Utanarak) Ben arabayı her şehirde olan hop-on/off busların birine sürttüm. Tabii ki sol ön. Neden mi? Direksiyon sağda olduğu için araba ne olursa olsun sol önü kestirme refleksiniz neredeyse hiç olmuyor. Bir an dalgınlık işte. Neyse ki kimseye bir şey olmadı. Otobüste hiçbir şey yoktu. Bizim araçta göçük oluştu. Polis geldi. Polis, çok insani ve güleçti. O anki stresimizi azalttı. Kısa keseceğim, zaten yeterince uzattım. Herhangi bir ceza yazmıyor, polis karakoluna götürüp tutanak tutturuyor. Çok basit. Avis ile konuştum hatta ek olarak benim yerime de konuştu ve süreci anlattı. Araba sürülebilir ve full kaskom olmasına rağmen Avis aracı yenilememizi söyledi. Polis karakolundan (ki çok acayip ve komik 80’lerden kalma bir film seti gibiydi) sonra havalimanına gidip yine yeniden bir Suzuki Swift aldık. Ek bir ücret ödemedik. Bu süreç bizim sadece 1,5 saatimize mâl oldu. Siz siz olun [hele ki trafik ters ise] mutlaka full kasko yaptırın. Teşekkürler Avis!
Burası daha ço’komelli: Tabii araba kiraladığınıda bir yerde durmak zorundasınız. Kaldırımların yanındaki çizgiler önemli. Kırmızıya kesinlikle park etmiyoruz. Sarı da zaman sınırı var. Ona da park etmek akıl kârı değil. Beyaz olanlara park edebilirsiniz. Bir de önünüze atlayan değnekçiler var. Aldırış etmeyin ama boş yer gördüyseniz hemen size gelip yardım edecek ve sonunda para isteyecektir. Az da olsa mutlaka bir şeyler verin çünkü değnekçi olmayan bir yer yok. Buranın geçinme şekli bu. Vermeyebilirsiniz ancak döndüğünüzde araç çizilmiş olabilir, kötü senaryo. Genelde 10-20 ZAR verdim. Camps Bay’de bir yiğit 50 istedi. 20 verdim, döndüğümde bakarız dedim. Döndüğümde biraz daha verdim. Dönünce ödüllendirmeyi deneyebilirsiniz, ısrar ederlerse. Ana yollara park edin ya da kapalı otopark, AVM otoparkı vesaire varsa oraları tercih edin. Kapalı otoparklara –sürenize bağlı olarak– 10-30 ZAR aralığında bir şey ödüyorsunuz.
Pick & Pay yazan yerler bizim ŞOK, A101 gibi market, bilginiz olsun. Su ve benzeri temel ihtiyaçlarınızı buralardan alabilirsiniz.
…ve aklımızda kalanlar:
Fokların olduğu bir ada varmış ve tekne ile tur düzenleniyormuş. Biz gitmedik çünkü Waterfront’ta fokları gördük. Şans, bu arada zaten listemizde de değildi. Ek olarak başka bir su ile ilgili yapılacak konuda kafeste köpekbalıkları ile tanışma. Su altı macerası olan bu konu her ne kadar ilgimi çekse de gitmedik. 6 gün kaldık, daha uzun kalsaydık bence deneyebilirdik.
Boo-kap, buraya güvenlik sıkıntısından gitmedik. Turistik olsa da riske etmedik.
Robben Island: Burası Nelson Mandela‘nın uzun yıllar hapis tutulduğu hapishane. Burası 90’lı yıllarda müzeye çevrilmiş. Waterfront’daki bir iskeleden buraya vapur kalkıyor.
Signal Hill ise Lion’s Head’e yakın başka bir gün batımı noktası ama biz gidemedik.
Google Maps bağlantısı da buraya bıraktık. Cape Town seni çok beğendik, umarız siz de yazımızı beğenmişsinizdir.
Sağlıcakla kalın.