Tiflis Bir Başka

Pandemi tüm dünyayı kasıp kavurmadan önce Saraybosna’ya gitmiştik. Pandemi sırasında insanlardan uzak olacak şekilde Türkiye’de tatiller ve kaçamaklar yapmıştık. Şimdi ise sıra pandemideki ilk yurtdışı tatilimizde: Gürcistan’ın başkenti Tiflis!

Pandemide Tiflis ve Birkaç Önemli Detay

Eğer aşınız yoksa ülkeye girerken PCR testi zorunluluğu var ama iki doz aşınızı olmuşsanız ve üzerinden 14 gün geçmişse bu zorunluluk ortadan kalkıyor. Bu kurallarda sık sık değişiklik olduğu için iyi takip etmenizde yarar var. Doğru bilgiye elçiliğin sitesinden ulaşabilirsiniz. Biz giderken biletlemedeki yer hizmetleri, prosedürü iyi bilmiyordu; bunda biraz kuralın yeni değişmiş olmasının da payı vardı. Hatta dönüşte her gün sınıra yolcu taşıyan otobüs firması yetkilisi bizim PCR testsiz geçemeyeceğimizde ısrar etti. (Batum yazımızda buna detaylıca değindik.)

Bu arada Türk vatandaşlarına vize de yok. Daha ne olsun bu şartlarda!

Biz gittiğimizde açık alanda maske yasağı kalkmıştı. İnsanların çok yoğun olmadığı yerlerde zaman zaman maskesiz eski günlerdeki gibi gezdik. Özlemişiz.

Eğer yazın gidiyorsanız kesinlikle güneş kremi almayı unutmayın. Roma gibi müze müze gezilecek bir kent değil, çoğunlukla dışarıdasınız.

Arabalarda sağ direksiyon sizi şaşırtmasın trafik bizdeki gibi akıyor. Buradaki mevzu, ülkeye ucuz araba ithal etmek için her türlü aracı alıyorlarmış. Bunun ile ilgili bir sınırlama yokmuş ama araç kiralayacaksanız mutlaka bunu sorunuz.

Tiflis’te Konaklama ve Ulaşım

Önce kalacak yer. Şimdi şunu belirtmeliyiz, eğer Old Tbilisi (Eski Tiflis) kısmında kalacaksanız evlerin ve binaların çok yaşlı olacağını göz önünde bulundurmalısınız. Mesela bizim Airbnb’den kiraladığımız evin binasına girerken apartman ışıkları yoktu, telefonun flaşı ile çıkabiliyorsunuz. Apartman o kadar eskiydi ki çatlaklar vardı. Evin kapısı baya eski usül tahta kapıydı. Yani açmak için bir omuz darbesi yeter. (Hakkını yemeyelim, ikinci gün anladık. Bu ülke inanılmaz medeni ve inanılmaz güvenli. Kimse size karışmaz.) Ev temizdi ama o konuda bir sıkıntı çekmedik ama burayı önermeyiz, her ne kadar ev sahibimiz çok iyi olsa da. Bu notu düşelim. Fabrika tarafındaki kalacak yerler nispeten daha yeni yerleşim yeri.

Kalacağımız evin sahibi bize ücreti mukabilinde havalimanından eve kadar bir ulaşım aracı ayarladı. Gece indiğimiz için rahat oldu. 35 GEL (Lari) verdik ama otobüs de var sanırım, 37 numara yanlış hatırlamıyorsam. Özgürlük Meydanı’nda inmek şehir için en mantıklısı. Bizim kaldığımız evin sokak başı oluyordu. Tiflis haritamızdan bakabilirsiniz.

Tiflis’te 2 tam gün harcadık. Genel olarak araştırdığımızda ise 2 tam günün genel anlamda yeterli ve doyurucu olacağıydı. Hazırsanız başlıyoruz.

1. GÜN

Kahvaltı ile başlayalım. Biraz kaldığımız yere uzak olsa da çok övülen bir yere gittik: Lolita. Çırpılmış yumurta menüsü ve English Breakfast menüleri güzeldi. Ek olarak Cinnamon Roll söyledik. Enfesti. Tek sıkıntısı siyah çayın sallama gelmesi. Hayır, Barcelona‘da bunu desek anlarız. Aynı hava, aynı Karadeniz. 🙂

Sonrasında Marjanishvili Square tarafına geçtik. Buradaki sokaklar daha çok alışveriş sevenlere gelsin. Bu arada Tiflis’te her sokak arasında sürprizler karşınıza çıkıyor. Ne demek istediğimizi anlatmak için birkaç tanesini buraya bıraktık.

Sonra meşhur komplekse geldik: Fabrika. Burası aynı zamanda bir hostel, altındaki cafe ve restoran bölümü oldukça büyük ve ilgi çekici. Arka tarafta birden fazla mekandan oluşan bir avlusu var. Mutlaka vakit geçirmelisiniz. Bu arada Fabrika’nın içindeki restoranı yemek anlamında çok beğenmedik. Bir şeyler içip soluklanmak için gelebilirsiniz.

Instagramınız bayram etsin.
Koltuklara yayılan kalkmıyor, kapın hemen.

Yürümeye devam… Kura Nehri üzerindeki köprülerden birinde ikinci el pazar/ bit pazarı kıvamında tezgahlar kuruluyor. Çok enteresan şeyler mevcut. Porselen eşyalar, SSCB’ye ait bit sürü evrak, insanların eski pasaportları, bröveler, pinler, analog kameralar, örtüler ve daha fazlası… Mutlaka göz atın. Pazarlık yapmayı unutmayın, satıcılar “Senin vereceğin nedir?” gibisinden soruyorlar. Tok alıcı olun. 😉

Barış Köprüsü’nü gördünüz mü? 😀 Neden mi güldük? Cevabı aşağıda.

Hotel London diye çok güzel, merdivenleriyle ünlü bir otel var(mış). Tam Instagramlık bir nokta ama bir gittik ki restorasyona alınmış. Artık eskisi gibi olur mu? Bilinmez. Üzülerek not düşmek istedik.

Gabriadze Clock‘un enteresan bir mimarisi var. Mutlaka saat başı orada olaya çalışın ve ufak gösterisini izleyin. Buranın yakınlarında dinlenmek isterseniz Leila adında bir vegan mekan var. Kapının önündeki masalar genelde çok kalabalık oluyor, o yüzden boş bulursanız ve bir şeyler atıştırmak isterseniz kaçırmayın deriz. Menüsü çok geniş değil, malum vegan. (Linç is coming…) Buranın hemen karşısında Anchiskhati Bazikilası var. Oldukça eski dini yapılardan biriymiş. Biz gittiğimizde ayin minvalinde bir şey vardı. Oturup biraz dinledik.

Sonra Kartlis Deda‘yı yakından görmek için teleferiğe doğru yola çıktık. Oraya varmak için asıl ismi Barış Köprüsü olan ama ilk bakışta pede benzeyen bir köprüden geçtik. Mimarlar alınmasın ama tasarım yaparken bunları hep düşünmek, şeytanın avukatı olmak gerek biraz, değil mi? 😀 Bu köprünün diğer ucu Rike Park‘a çıkıyor. Bi’ nevi millet bahçesi! Asdfghjk. Çok belli sonradan kondurulduğu… Teleferik, parkın içinde. Ücreti 2,5 GEL ama kart da almak zorundasınız, 2 GEL’de karta veriyorsunuz. Atlamayalım, iki kişi aynı kartı kullanabilirsiniz hatta otobüs, metro gibi tüm ulaşım araçlarında bu kart geçiyor. Diğer ulaşım araçları 0,50 GEL. Aktarma yaparsanız belli bir sürece ücretsiz, buna emin değiliz. Bir teyit edersiniz. Kartlis Deda‘dan aşağı teleferik kullanmak yerine yürüyerek inmenizi öneririz.

Şu arkadaki iki hopörlör ise konser alanıymış. JBL sponsor olsa ya… Sağda Sameba Katedrali’nin tüm haşmetiyle yükseliyor. Altın kubbe hey!

Teleferikle güzel bir Tiflis manzarası eşliğinde birkaç dakika içinde tepeye çıkmış oluyorsunuz. Yukarıda Kartlis Deda Heykeli var. Şehrin bazı yerlerinden görünüyor. Karadeniz çevresindeki kadınlara duyulan hürmete Kiev‘de de rastlamıştık. Yukarıda ayrıca botanik bahçesi de var. Çok güzel ve büyük görünüyor ama o kadar vaktimiz olmadığı için bir sonraki sefere bıraktık. Teleferiğin hemen yanındaki Narikala adlı kaleye de uğrayabilirsiniz.

Teleferiğin hemen yanından aşağı Meidan Bazar‘a -evet, adı üstünde Pazar Meydanı’na- inebilirsiniz. Burada birçok hediyelik eşya ve benzeri şeyleri bulabilirsiniz. Buraya iki yakın yer var, biri Sülfür Banyoları‘nın olduğu alan diğer ise Metekhi St. Virgin Kilisesi.

Artık akşam oldu yorulduk. İyi bir yemeği hak ettik. Merakla ve sabırsızlıkla beklediğimiz Khinkali deneme zamanı! 😛 Aslında yapısı itibarıyla bir bakıma mantı ama kendine has yeme şekli var. Önce birleşim yeri alta gelecek şekilde tutuyorsunuz ama sonra bir ısırık alıp suyunu dökmeden içiyorsunuz. HÜÜÜÜP! Sonra doya doya yiyebilirsiniz. Büzülü yeri sert ve pek pişmemiş olur o kısmı yememek lazım. Etlisinin yanı sıra peynirli versiyonu da var. Biz bunu Grafika‘da yedik. Pek güzeldi!

Akşam ise Gürcü şarabı denemek için DADI Wine Shop‘a gittik. Aslında marketlerden yerel şaraplar alıp deneyebilirsiniz. Biz yöresel peynirleri de denemek istediğimiz için burayı tercih ettik. DADI Wine Shop; hemen kaldığımız sokağın başında, Özgürlük Meydanı’na çok yakın. Şaraplar oldukça güzeldi. Çok fazla çeşit var, bu yüzden araştırıp giderseniz daha iyi olur. Fiyatları fena değildi. Sadece çalışanlarının (galiba sahibi) davranışlarını sevmedik. Peynir tabağını resmen önümüze isteksizce attı. Evcil hayvan mıyız biz? Bir kere daha gitmeye vaktimiz olsa gitmeyiz herhalde. Birer kadeh şarap ve peynir tabağına 46 GEL ödedik.

2. GÜN

Sabah kahvaltıyı Chaduna‘da yapalım dedik. Hem boş yer yoktu hem de çalışanları beklememiz konusunda çok istekli değildi. Enteresandı ya da biz Beşiktaş’ta kahvaltı kültüründen böyle alışmışız… 😀 Yakınlarda onun kadar iyi kahvaltıcı olmadığı için Linville‘e gittik. Girişte ateş ölçerken ele direkt dezenfektan sıkmaları rahatsız ediciydi. İstersek kullanırız yani!? Her şeyi ile vasattı. Gitmeyin diye yazıyoruz. Ah Chaduna! Rezervasyon yaptırın canlar.

Özgürlük Meydanı’nın yanında AVM var, oraya bakıp piyasa nedir ne değildir, bizden ne gibi farklılıklar var diye baktık. Bir medeniyet göstergesi olarak evet, AVM’de X-Ray cihazı yok! Çok beğenmedik, çıktık. Sıra mutlaka önerilen Gürcistan Ulusal Müzesi‘ndeydi. 4-5 farklı temadan oluşan müzede: Antik çağlar, para koleksiyonu (ki bizi en çok heyecanlandıran bölümlerden biriydi. Osmanlı, Bizans, Pers ve diğer medeniyetlerden çok sayıda örnek vardı.), hayvanlar ve yerel kültür ilgili bölümler vardı; çocuklarınızla giderseniz özellikle hayvanlarla ilgili bölüm çok ilgi çekici olabilir. Mineral taşlarla ilgili bölüm de vardı. *Buraya kimyacılar ve jeofizik/jeotermal mühendisleri gelecek* …ve son olarak şehrin her yerinde gördüğümüz Sovyet kinini bir temaya dönüştürmüşler ama 1921-1991 arasındaki tüm süreci anlatan güzel bir yer haline getirmişler. Gürcistan tarihini anlamak için oldukça kıymetli.

Gürcistan’daki son durağımız Sameba Katedrali vardı. Teleferikten heybetini gördükten sonra hınca hınç bir kalabalık bekliyordum ama çok sakindi. Yalnız içeriye girerken dress code var. Şort, açık elbise ile giremiyorsunuz. İç mimarisini daha detaylı beklerdim ama dışarıdan pek bir farkı yok. Sadece çok haşmetli.

Tiflis kısmını tamamlamış olduk. Aslında daha fazla zaman ayırıp, araba kiralayıp şehri ve çevresini (dağları, bağ evlerini, köylerini) gezmek gerek. Neyse, bizim tatilimiz burada bitmedi tabii. Bir de bunun Batum ayağı var. Buyurunuz!

Bu arada atlamadan en çok ziyaret edilen yazılarımızdan biri olan Tiflis’te Çalışmak ve Yaşamak konulu röportajımıza da okuyabilirsiniz.

Scroll to Top